e-ISSN: 2757-5241
Forbes Tıp Dergisi - Forbes J Med: 1 (1)
Cilt: 1  Sayı: 1 - 2020
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
İçindekiler
Contents

Sayfalar II - XII

3.
Editörden
Editorial

Sayfa XIII

ORIJINAL ARAŞTIRMA
4.
Acil Servise Başvuran Kafa Travmalı Hastaların Bilgisayarlı Tomografi İle Değerlendirilmesi
Computed Tomographic Scanning Evaluation Of The Patients With Head Trauma
Burcu Tanay Demirdöven, Erkan Güvenç, Mustafa Küçük, Mebrure Evnur Uyar
doi: 10.5222/forbes.2020.87587  Sayfalar 1 - 4
GİRİŞ ve AMAÇ: Kafa travmaları 1 - 44 yaşları arasında travmatik ölümlerin en sık nedenidir. On beş - yirmi dört arası yaşlarda ve erkeklerde daha sıktır. Kafa travmalarının en sık nedenleri; trafik kazaları, düşmeler, spor yaralanmaları, iş kazaları, darp ve terör yaralanmalarıdır. Glaskow Koma Skalasına elde edilen skora ile sınıflandırma yapıldığında; kafa travmaları hafif-minör, orta ve ağır-şiddetli kafa travması olarak ayrılır. Kafa travması nedeni ile başvuran; hastada ayrıntılı bir anamnez, detaylı fizik muayene, nörolojik muayene ve radyolojik inceleme ile erken tanı koyup tedavi etmek için önemlidir.
Kafa travmalı hastaların tanısal olarak değerlendirilmeleri yıllar boyunca hekimler için bir sorun olmuştur. Bilgisayarlı Beyin Tomografisinin (BBT) tıp pratiğine girmesi bu alanda bir devrim yaratmıştır. BBT taraması travmatik beyin hasarlarını değerlendirmede tercih edilen tanısal araçtır, çünkü hızlı elde çekim süresine sahip, evrensel uygulanabilir, yorumlaması kolay ve güvenilirdir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Haziran 2015 ayında acil tıp kliniğine kafa travması nedeni ile getirilen ve BBT çekilen olgular çalışmamıza dahil edildi. Hastaların verileri geriye dönük olarak değerlendirildi. Bu amaçla hastaların acil servis dosyaları, yatış dosyaları ve hastane otomasyon sistemine ICD 10 kodlarıile girilen kayıtları incelendi.
BULGULAR: Acil servisimize belirtilen tarihler arasında 353 kafa travmalı hasta müracaat etmiştir. Bu hastalardan 177 kadarına BBT çekilmiştir. Bu hastaların kadın/erkek oranı 40/64 olup, en sık başvuru 18-59 yaş grubundadır. BBT sonuçlarına göre 89 hastada herhangi bir bulgu olmazken 8 hastada atrofi, 2 hastada intrakraniyal hemoraji, 2 hastada kontüzyon, 1 hastada subdural hematom, 1 hastada hidrosefali ve 1 hastada kronik iskemi belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada, acil servisimize mesai dışı saatlerde kafa travması ile başvuran ve BBT çekilen hastaların tomografi yorumlanmasında online teknolojiden yararlanmanın yararı vurgulanmıştır.
INTRODUCTION: Head trauma is the most common cause of traumatic death between the ages 1 and 44 and especially among 15-24 year- old males. Most frequent causes of head trauma are car accidents, sports injuries, work accidents, assaults, and terrorism. When classification is based on Glasgow Coma Scale head injuries are divided into 3 groups as minimal-minor, mild and severe head traumas. The most important points in the early diagnosis, and treatment of the patient with head trauma are detailed anamnesis, physical, neurological, and radiological examination.Diagnostic evaluation of patients with head trauma has been a great problem for physicians for years. Introduction of brain CT into medical practice has created revolution in this field. Brain CT is a diagnostic tool for the evaluation of traumatic brain injuries, because it has a rapid acquisition time, it is universally available, easy to interpret, and reliable.
METHODS: The cases brought to the Emergency Medicine Clinic due to head trauma and underwent brain CT in June 2015 were included in our study. The data of the patients were evaluated retrospectively. For this purpose, emergency service files, hospitalization files and records entered into the hospital automation system with ICD-10 codes were analyzed.
RESULTS: A total of 353 patients with head trauma applied to our emergency department between the specified dates, and 177 of these patients had undergone brain CT. The female/male ratio of these patients was 40/64 and the most common application was in the 18-59 age group. According to the brain CT results, 89 patients did not have any pathological findings, while indicated number of patients had atrophy (n=8), intracranial hemorrhage (n=2), contusion (n=2), subdural hematoma (n=1), hydrocephalus (n=1) and chronic ischemia (n=1).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In this study, the benefit of using online technology in interpreting tomography of patients who admitted to emergency department with head trauma and underwent brain CT during off-hours was emphasized.

5.
İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi Tarafından Yapılan Çırak ve Stajyerlerin Giriş Muayenesi Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Evaluation of Entry Examination Results of Apprentices and Interns Made by Workplace Health and Safety Unit
Şahin Budak
doi: 10.5222/forbes.2020.87597  Sayfalar 5 - 10
GİRİŞ ve AMAÇ: 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile çok tehlikeli iş yeri sınıfında olan kamu hastanelerinde de başlayan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinde işe giriş muayeneleri ve periyodik muayeneler sağlık çalışanlarının taramalarında önemli bir yer tutmaktadır. Bu kapsamda çırak ve stajerlerin sağlık taramalarında parenteral yolla bulaşan Hepatit B, Hepatit C, HIV (İnsan immünyetmezlik virüsü) ve artan seronegatiflik nedeniyle Hepatit A sonuçlarının değerlendirilmesi önemlidir. Bu çalışmada, çırak ve stajyerlerin işe giriş muayeneleri sırasında serolojik taramaları yapılarak işe başlamadan önce aşılanmaları ve koruyucu önlemlerin alınması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, 226 çırak ve stajyerin staja başlamadan önce yapılan viral hepatitler ve HIV taramalarının sonuçlar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Seronegatif olan Hepatit B ve Hepatit A vakaları aşılama programına alınmıştır.

BULGULAR: Taramalar sonucunda HBs Ag, HCV ve HIV pozitifliğine rastlanmamıştır. Bir öğrencide HIV doğrulama testi istenerek takibe alınmıştır. Anti HBs %85,14 ve Anti HAV IgG %10,17 oranında pozitif saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çırak ve stajyerlerin çok tehlikeli iş yerleri olan hastanelerde çalışmaya başlamadan önce işe giriş muayenelerinde viral hepatit ve HIV taramalarının ve aşılamalarının yapılması 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında gelişebilecek iş kazası ve meslek hastalıklarının sonuçlarının engellenmesi açısından önemlidir. Bu nedenle tüm çırak ve stajyerlerin sağlık taramalarının iş yeri hekimi tarafından yapılması, aşılama işlemlerinin uygulanması ve koruyucu önlemlerin alınması sağlanmalıdır.
INTRODUCTION: Employment examinations and periodic examinations have an important place in the screenings of health workers within the context of Occupational Health and Safety measures, which started to be implemented in accordance with the Occupational Health and Safety Law No. 6331 in the public hospitals that are in the high risk workplace class. In this context, it is important to evaluate the results of Hepatitis B, Hepatitis C, HIV (Human immunodeficiency virus) transmitted via parenteral route and Hepatitis A due to the increased seronegativity in the health screenings of apprentices and trainees. It is aimed to take necessary precautions by performing serological screenings at the time of the employment examinations of apprentices, and trainees, and vaccinate them before they start working.
METHODS: In this study, results of screening tests performed for viral hepatitis and HIV in 226 apprentices and trainees before starting their training were evaluated retrospectively. Seronegative Hepatitis B and Hepatitis A cases were included in the vaccination program.

RESULTS: As a result of the screening tests, no HBs Ag, HCV and HIV positivity was encountered. From one student HIV confirmation test was requested and followed up. Anti HBs- and Anti HAV IgG-positivities were found to be 85.14%, and 10.17% of the cases, respectively.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Viral hepatitis and HIV screening and vaccination in the employment examinations of apprentices and trainees before starting to work in hospitals that were very dangerous workplaces is important in terms of preventing the consequences of work accidents and occupational diseases that may develop within the scope of the Occupational Health and Safety Law No. 6331. It should be ensured that all health screening procedures are performed by an occupational physician, vaccination procedures are applied and protective measures are taken.

6.
Akciğer Kanseri Tanılı Yaşlı Hastalarda Tanı Anında Anemi Sıklığı Ve Kanser Türleri İle İlişkisi
Incıdence Of Anemıa In Cases Wıth Lung Cancer At The Tıme Of Dıagnosıs And Relatıon Between Cancer Types
Mesut Subak, Nimet Aksel, Yasemin Kılıç Öztürk
doi: 10.5222/forbes.2020.09797  Sayfalar 11 - 14
GİRİŞ ve AMAÇ: Geriyatrik yaş grubunda anemi %10’un üzerinde sıklıkta görülen, yaşla birlikte sıklığı artan ve yaşamı olumsuz etkileyen bir durumdur. Kanserli hastalarda hem hastalığın seyri sırasında hem uygulanan tedavilerin bir sonucu olarak anemiye sıkça rastlanmaktadır. Ancak, kanser hastalarında anemi sıklığı ile ilişkili az sayıda epidemiyolojik araştırma vardır. Çalışmanın amacı akciğer kanseri tanısı alan yaşlı hastalarda tanı anındaki anemi sıklığının belirlenmesi ve histopatolojik tanı alan kanser türleri ile ilişkisinin araştırılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel tanımlayıcı nitelikteki bu araştırmada, onkoloji polikliniğine Haziran 2012- Aralık 2012 tarihleri arasında başvuran, akciğer kanseri tanılı hastaların veritabanı kayıtları geriye dönük değerlendirildi. Bu süreçte yeni tanı almış 65 yaş ve üzeri olan 74 akciğer kanseri hastası çalışmaya alındı.
BULGULAR: Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterlerine göre; kadınlarda hemoglobin(hb) 12 g/dl, hematokritin (htc) %36’nın; erkeklerde ise hb 13 g/dl, Htc’in %39’un altında olması anemi olarak kabul edildi. Araştırmada 74 hastanın yaş ortalaması 71,4±7,711 (min: 65, max: 85) idi. Olguların 63’ü (%85,1) erkek, 11’i (%14,9) kadındı. Ortalama hb değeri 12,75±1,666; ortalama eritrosit hacmi (OEH) 87,14±7,711 olarak bulundu. Histopatolojik tanılarına göre değerlendirildiğinde, %43,2’sinde (n=32) skuamöz hücreli, %27’sinde (n=20) küçük hücreli akciğer kanseri, %23’ünde (n=17) adenokanser ve %6,8’inde (n=5) diğer histopatolojik tanılar mevcuttu. Histopatolojik tanı ile anemi sıklığı ve ortalama eritrosit hacmi arasında istatistiksel ilişki saptanmadı (sırasıyla p=0,9, p=0,61).
Kadınlarda mikrositer ve makrositer anemi sıklığı erkeklerden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti (p=0,04).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, akciğer kanseri tanısı alan yaşlı hastalarda anemi gerek hastanın genel durumu ve hastalığın prognozunu, gerekse tedaviye yanıtı etkileyen bir durumdur. Kanser tedavisine başlamadan önce hastaların anemi açısından değerlendirilmesi ve gereken tedavinin uygulanması önerilir.
INTRODUCTION: Anemia is a condition seen over 10% of geriatric population, frequency of which increases with age, and negatively affects the quality of life. Anemia is often encountered both during the course of cancer disease, and as a result of the cancer treatments applied. However, there is small number of epidemiologic research about incidence of anemia in cancer patients.The aim of the study is to investigate incidence of anemia in patients diagnosed with lung cancer and its relationship with histopathologicaly diagnosed types of cancer.
METHODS: In this cross-sectional study, we evaluated database of patients with lung cancer who applied to oncology polyclinics between June 2012 and December 2012.
RESULTS: Newly diagnosed 74 lung cancer patients with age of 65 years and older, were enrolled to the study.
According to WHO criteria; females with hemoglobin (Hb)<12 g/dl, hematocrit (Htc)<36%; males, Hb<13 g/dl, Htc<39% were considered to be anemic.The mean age of 74 patients was 71.4±7,711 (min: 65 max: 85). 63 (85.1%) of cases were male, and 11% (14.9) were female. Mean hb was found as 12.75±1,666 and mean corpuscular volume (MCV) was found as 87,14 ± 7,711. The histopathological types of cancer were 43.2% (n=32) squamous cell carcinoma, 27% (n=20) small cell lung cancer, 23% (n=17) adenocarcinoma and 6.8% (n=5) other type. There was no statistically significant relationship between histopathologic cancer type and frequency of anemia and MCV. Frequency of macrocytic and microcytic anemia in females was significantly higher than males (p=0.04).

DISCUSSION AND CONCLUSION: In conclusion; anemia in elderly patients with lung cancer is a condition that negatively effects both the overall quality of life, prognosis of the disease, and treatment response. It is suggested that before treatment of lung cancer, all patients should be evaluated in terms of anemia and administration of necessary treatment is recommended.

OLGU SUNUMU
7.
Down Sendromlu Hastada Servikal Travma, Olgu Sunumu
Cervical Trauma Patients with Down Syndrome, Case Report
Erkan Güvenç, Merve Saka Güvenç, Burcu Demirdöven
doi: 10.5222/forbes.2020.98608  Sayfalar 15 - 17
Atlantooksipital dislokasyonlar yüksek enerjili travmalarla oluşabilen lakin ender karşılaşılan, ölümcül yaralanmalardır. Atlantoaksiyel rotasyonel instabiliteler ise, çocuklarda sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonları sonrası görülse de, etiyolojisinde travma ve konjenital nedenler de olabileceği düşünülmesi gereken durumlardır. Atlas kırıkları tüm servikal yaralanmaların %10’unu, üst servikal yaralanmaların ise %25’ini oluşturan yaralanmalardır. Atlas kırıkları arasında en sık posterior ark kırıkları ile karşılaşılırken, Jefferson kırığı ve burst kırıkları sıklığı daha az, ender karşılaşılan tip ise massa lateralis kırıklarıdır.
Atlantooksipital dislokasyonlar yüksek enerjili travmalarla oluşabilen ancak ender karşılaşılan, ölümcül yaralanmalardır. Atlantoaksiyel rotasyonel instabiliteler ise, çocuklarda sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonları sonrası görülse de, etiyolojisinde travma ve konjenital nedenler de olabileceği düşünülmesi gereken durumlardır. Atlas kırıkları tüm servikal yaralanmaların %10’unu, üst servikal yaralanmaların ise %25’ini oluşturan yaralanmalardır. Atlas kırıkları arasında en sık posterior ark kırıkları ile karşılaşılırken, Jefferson kırığı ve burst kırıkları sıklığı daha az, ender karşılaşılan tip ise massa lateralis kırıklarıdır.
Atlantoaksiyal instabilite (AAI) ve daha az sıklıkla oksipitoatlantal instabilite (OAI) Down sendromu spektrumunun bir parçasıdır. Acil servise gelen servikal travmalı hastalarda mortalite ve morbiditenin önüne geçmek için dikkatli davranmak çok önemlidir. Bilgisayarlı tomografi yöntemi; servikal fraktür ve dislokasyon düşünülen olgularda tanı için yeterlidir. Ancak, ligaman hasarı ve spinal kord basısı gibi durumlarda MRI görüntüleme gerekebilir.
Down sendromlu olgumuzda; servikal muayenede spinöz proçes duyarlılığı olan hastada, boyunluk ile immoblizasyon sağlandı. Bilgisayarlı tomografide, travma sonrası gelişen C1 vertebra arkusunda fraktür düşünülmüştür. Anamnez, klinik ve görüntüleme her ne kadar C1 fraktürü olarak değerlendirilse de, Down sendromlu olgularda atlantoaksiyal instabilite ve servikal dismorfoloji mutlaka akılda tutulmalıdır. Bu olgularda radyolojik görüntüleme yöntemleriyle AAI ekarte edilmelidir. Tedavinin en önemli kısmı doğru tanı koymaktır. Nörolojik tablonun kötüleşmesinin önüne geçilmeli ve kardiyovaskuler sistem veya respiratuvar sistemi yetmezliklerinin yol açabileceği yeni patolojilerin önüne geçilmelidir.
Dislocations of the atlantooccipital junction are rarely encountered fatal injuries, and occur with high energy traumas. Although atlantoaxial rotational instabilities are mostly seen after upper respiratory tract infections in children, trauma and congenital causes should be considered as possible conditions.. Atlas fractures comprise 10% of all cervical and 25% of upper cervical injuries. While posterior arch fractures are the most frequently encountered among atlas fractures, Jefferson fractures and burst fractures are less common and the rare type is massa lateralis fractures.
Atlantoaxial instability (AAI) and, less often occipitoatlantal instability (OAI) is a part of the spectrum of Down syndrome. As a very important issue, cervical trauma patients presenting to the emergency department should be carefully treated to prevent mortality and morbidity is very important. Computed Tomography is sufficient for diagnosis in suspected cases of cervical fracture and dislocation. However, MRI imaging may be required in conditions of ligament damage and spinal cord compression.
In our case with Down Syndrome; the patient had tactile sensitivity on the spinous process on cervical examination. Immoblization was achieved with a collar. In computed tomography, post-traumatic fracture of the C1 vertebral arch was considered. In Down Syndrome, although history, clinical examination and imaging are evaluated as the presence of a C1 fracture, atlantoaxial instability and cervical dysmorphology should be kept in mind in Down syndrome. In these cases, AAI should be ruled out by radiological imaging methods. The most important part of the treatment is making a correct diagnosis. The deterioration of the neurological picture and new pathologies that may be caused by cardiovascular system or respiratory system failures should be prevented.

8.
Fetal İmmatür Servikal Teratom Olgu Sunumu: Prenatal Tanı ve Yönetim
A Case Report of Fetal Immature Cervical Teratoma: Prenatal Diagnosis and Management
Erkan Çağlıyan, Sureyya Sarıdaş Demir, Samican Ozmen, Alper Mankan, Mustafa Olguner, Haluk Vayvada, Taner Erdağ
doi: 10.5222/forbes.2020.80774  Sayfalar 18 - 22
Teratomlar her üç germ yaprağından köken alan ve en sık sakrokoksigeal bölge yerleşim gösteren tümöral lezyonlardır. Baş ve boyunda görülen teratomlar fetal dönemde görülen teratomların yaklaşık %6’sını oluşturmaktadır. Servikal bölgede yer alan teratomlar ciddi solunum sıkıntısı ve mortalite riski taşırlar. Üst solunum yolları ile ilişkinin kesin olarak değerlendirildiği prenatal tanı ve multidisipliner yaklaşımla bu riskler azaltılabilir. Bu olgu sunumunda, prenatal dönemde servikal teratom tanısı alan ve post-natal dönemde merkezimizde opere edilen olgu literatür eşliğinde sunulmuştur.
Teratomas are tumoral lesions that originate from three germ layers and are most commonly located in the sacrococcygeal region of the fetal body. Teratomas in the head and neck account for 6% of all teratomas seen during fetal life. Cervical teratomas carry the risk of serious respiratory distress, and mortality. These risks can be reduced with prenatal diagnosis where this relationship is evaluated and multidisciplinary approach In this case report, we present a patient with large cervical teratoma diagnosed prenatally and undergone surgery in postnatal period in our hospital with a review of the literature.

LookUs & Online Makale